Bugün Ortadoğu coğrafyasında yaşanan gelişmeler, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. İsrail’in İran’a saldırıları, Katar’a füze tehditleri, Yemen ve Suriye’deki bitmek bilmeyen bombardımanlar, güçlü bir savunma sanayine sahip olmayan ülkelerin nasıl savunmasız kaldığını gösteriyor.
Türkiye, son 22 yılda bu gerçeğin farkına vararak önemli adımlar attı. Özellikle AK Parti iktidarı döneminde milli savunma projelerine hız verildi. Bugün artık kendi uydularımızı uzaya gönderebiliyoruz. Çünkü uzayda kontrol bizim elimize geçmezse, yeryüzünde güvenliğimizi sağlamamız da mümkün olmaz.
Savunma sanayi denildiğinde akla gelen en somut örnekler, hiç şüphesiz İHA, SİHA, Kızılelma, Kaan, Hürjet ve Akıncı gibi milli hava araçlarımızdır. Bugün bu araçlar yalnızca sınırlarımızı değil, aynı zamanda sınır ötesindeki operasyonlarımızı da güvence altına alıyor. Eğer bu teknolojiler geliştirilmemiş olsaydı, Türkiye küresel güçlerin baskısı altında “hap gibi yutulacak” bir ülke haline gelirdi. Gökyüzünde kendi silahınızı ve gözünüzü üretmek, uluslararası masada sözünüzün geçmesini sağlıyor.
Geçtiğimiz aylarda gökyüzüyle buluşan milli savaş uçağımız KAAN, Türk mühendisliğinin ulaştığı seviyeyi tüm dünyaya gösterdi. Yine yerli jetimiz Hürjet, pilotlarımız için önemli bir eğitim uçağı olarak göklere çıktı. Sadece hava gücü değil, denizlerde de TCG Anadolu gibi bir uçak gemisine sahip olmak Türkiye’yi bölgesinde caydırıcı bir aktör haline getirdi. Bu hamleler, artık sadece savunma değil, aynı zamanda küresel bir güç iddiasının göstergesidir.
Savunma sistemlerinde dışa bağımlılığın bedeli de çok açık. Geçmişte ABD’den aldığımız Patriot hava savunma sistemleri, müttefik diye güvenilen ülkelerin iki dudağı arasında bırakıyordu bizi. Oysa Rusya’dan alınan S-400 ile başlayan süreç, bugün milli füze projelerine ilham verdi. Cirit, Tayfun, Atmaca, Hisar gibi yerli ve milli hava savunma sistemlerimiz sahada test edildi ve seri üretime girdi. Artık kendi gök kubbemizi kendi elimizle koruyabiliyoruz.
İsrail’in Ortadoğu’daki saldırgan politikaları, ABD’nin koşulsuz desteğiyle birleştiğinde bölgede barış ihtimalini yok ediyor. Filistin halkına yönelik soykırım boyutuna ulaşan saldırılar, sadece insani değil, aynı zamanda güvenlik açısından da tehdit oluşturuyor. Komşu ülkelerin milyarlarca dolar ödeyerek satın aldığı yabancı savunma sistemlerinin çalışmadığını hepimiz gördük. İşte bu nedenle Türkiye’nin savunma sanayiye yatırım yapması bir tercih değil, bir zorunluluktur.
Milletçe şunu kabul etmeliyiz: Savunma sanayi, sadece bir sektör değildir; bu ülkenin bekasıdır. Eğer bağımsız yaşamak istiyorsak, geleceğimizi garanti altına almak istiyorsak, aç kalsak da, zor günlerden geçsek de savunma sanayine yatırım yapmaya devam etmeliyiz. Çünkü kendi silahını üretmeyen toplumlar, başkalarının silahlarının gölgesinde yaşamaya mahkûmdur.
Türkiye bugün bölgesinde oyun kuran bir ülke haline geldiyse, bu milli savunma hamleleri sayesindedir. Bundan sonra da yapmamız gereken, eleştirilere aldırmadan, kararlılıkla bu yolda ilerlemektir. Çünkü savunma sanayi, bir ülkenin onurudur, bağımsızlığının güvencesidir.
Türkiye çok değil beş yıl sonra Dünyanın yıldızı olacaktır
Hayırlı Günler Diliyorum Sevgili Okuyucularıma
Sağlıcakla kalın , mutlu kalın !