Ünal TAN / İlahiyatçı


NASÎB … Alemdar

“Dünyâdan da nasîbini unutma.”1 âyet-i celîlesi, âhiretteki kazancını, yüksek derece ve makāmını unutma demektir.


"Ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık döndük mezara” derken Yûnus Emre, âhiret nasîbine dikkat çeker.

“Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. Azık edinin. Kuşkusuz azığın en hayırlısı takvâdır. Ey selîm akıl sâhipleri! Bana karşı takvâlı olun!”2 Nefse muhālefet, Mevlâ-yı Müteāl’e muhabbet nasîbinizi alın demektir.

İnsan, eriyecek çürüyecek, bitip yok olacak değerlere kıymet vermez.

“Servet ve oğullar, dünyâ hayâtının süsüdür; ölümsüz olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.”3

Enes -radıyallâhu anh-'den rivâyet olunan bir hadîste Sevgili Peygamberimiz(sav) buyurdular ki: “Ölüyü, (mezara kadar) üç şey tâkip eder: Âilesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri (onunla) kalır; âilesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle kalır.”4

Hilkatimizdeki, yaratılışımızdaki nasîbimiz “dîn”dir.

“Yüzünü hanîf olan dîne döndür. O din ki Allâh’ın fıtratı (yaratışıdır) ki insanları onun üzerine yaratmıştır. Allâh’ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur...”5

Her âzâ ister nasîbini. Fıtratında yaratılışında mevcud bir kısmeti vardır. Allâhu Teālâ, mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak bir kābiliyet üzere yaratmıştır. Huy, cibilliyet, istidât kābiliyeti ruhlar ālemindeki sözleşmedir.

Allâhu Teālâ insanları tevhîd fıtratı üzere yaratmıştır. "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusuna, fıtrat "Rabbimizsin" cevâbını vermektedir.

“Mâ hulika leh” ne için yaratılmışsa âzâlar, onu o istikāmette kullanmak îcâb eder. Yoksa insan kendine zulmeder. Yasaklanan meyveden yemekle Âdem babamız ve Havvâ annemiz, kendilerine zulmettiler. Dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlakā ziyân edenlerden oluruz!”6

“Artık siz Beni anın ki Ben de sizi anayım. Bana şükredin, Bana nankörlük etmeyin!”7

İtāat ve ihsanla nasîbinizi alın, sevap ve cennetlere nâil olun.

"Kim Allah’a itaat ederse, O’nu zikretmiş olur; namazı, orucu ve Kur’an tilaveti az da olsa. Kim Allah’a isyan ederse, O’nu unutmuş olur; namazı, orucu ve Kur’an tilaveti çok da olsa."8


Sulanmayan bahçe kurur. Beyni tefekkürle, kalbi îmanla, kulağı Hakk’ı duymakla, gözü ibretle, eli ikramla, ayağı cihadla, bedeni kullukla beslemek gerekir.

Ana karnında yavrunun nasîbi, âzâlarının tamamlanmasıdır. Dünyâ sırtında da kulun payı, kendisine emânet edilen nîmetlerle mütenaim nîmetlenmesidir. Kur’ân’la ahlâklanmak, Sünnet-i Seniyye ile edeblenmektir. Bu nîmet ekmeğe aşa benzemez. Bu lütuf rûha neşe verdiği gibi, bedene de güç olur. Stresli bir hayat değil, huzurlu bir hayat yaşar. Yaratanımız buyurur Kitâb-ı Mecîd’inde: “Kim de Beni anmaktan yüz çevirirse şüphesiz onun sıkıntılı bir hayâtı olacak ve Biz onu, kıyâmet günü kör olarak haşredeceğiz.”9

Sorumlu olduğumuz ibâdetlerdeki nasîb bitmez tükenmez. Çünkü Rabbimizin nîmeti sonsuzdur. Günlük okuduğumuz evrâd ve ezkârdan kısmen bahsedelim. Mevlâmız, vücûd âzâmızı lütfederken nasîblerini de vermiştir. Dil konuşurken, zikrin lezzetiyle de tatlanır. Kulak işitirken, Hak’dan gelen nidâ ile zevklenir. El verirken, kalb arınır. Ayak yürürken, geçmiş kavimlerden ibret alır.

Günlük virdin istiğfâr bölümünde nasîb, nedâmettir. Pişmanlık bağışlanmaya sebeptir. Tevhîdde şühûd, huzur ve tecellîdir. Salât ü Selâm’da rahmettir. Ölüm tefekkürü hayâtı tanzime, râbıta feyz ve mânevî coşkunluğa, zikrullâh ise Hak Teālâ’nın kulu anmasına vesiledir.

İbâdetinde bedenen bire on, kalben bire yedi yüz, muhabbetinde sonsuz mükâfât vardır.

Nasîbini damlada arama, ummanlar seni bekler.

Kulluğa bel bağlar isen şâm u seher ağlar isen,
Sular gibi çağlar isen tiz bulunur ummân sana.

Es’ad Erbilî(ks)

Yûnus Emre(ks) de der ki:

Derviş Yûnus gel imdi
Ummanlara dal imdi
Ummâna dalmayınca
Sen derviş olamazsın

Geç zerreden, küre sende kaybolur.

Hz. Ali(ra): "Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama en büyük âlem sende gizlidir.”

Kul olma hatırına verildi dünyâ uhrâ sana. Daha da yetmedi, âşıklar yandı yakıldı Cemâl’e.

“Dünyâ ile ukbâyı ko ûlâ ile uhrâyı ko,
Var ol kuru sevdâyı ko matlab yeter Sübhân sana.”

Dipnotlar:

1 Kasas, 28/77.
2 Bakara, 2/197.
3 Kehf, 1846.
4 Buhari, Rikak 42; Müslim, Zühd, 5.
5 Rûm, 30/30.
6 A’raf, 7/24.
7 Bakara, 2/152.
8 Gümüşhânevî, Ramuzu’l-Ehadis, s. 405.
9 Tāhâ, 20/124.
Ocak 2025, sayfa no: 4-5