Gurbet, dost; iki kelime... İnsanları en çok yoran, üzen, canını acıtan iki kelime... Mecburen ayrılmak, dosttan, arkadaştan, akrabadan, sırdaştan... Gurbeti en çok bilen ve yaşayan bir şehrin insanlarıyız...
Bugün nüfusumuzun nerede ise beşte dördü gurbette yaşamaktadır. Evet gerçek bundan ibarettir...
Gurbet, Duyguları hapseden, duyguları körelten... İnsanı acı ile pişiren ayrılık... Ne heybetli bir kelime imişsin... İnsan hayatında... Anlamak için, yaşamak lazım...
Boşuna, destanlara, türkülere, şarkılara; konu olmamışsın... Ey Ayrılık! Kimi zaman ölümden beter, diye tanımını yapmışlar ...
AYRILIK... İşte o kadar...
O nedenle gurbet türküleri, hasret türküleri yorar bizi... Sevgiliye hasret türküleri yüreğimi sızlatır...
Zaten kimi ulu kişiler; Bir Müslümanın Dünya hayatını insanın gurbeti yorumunu yapmışlardır...
En acısı bir yakınınızı, bir dostunuzu kaybetmeyin; tarif edilemeyen acıları yaşarsınız... Ancak yaşayan bilir...
Bu kelimeleri telaffuz etmemin sebebi, yakın zamanda gurbette iki canı kaybettik... Biri Ailemizin büyüğü Bursa'da yaşayan abim Bekir Arslan idi. Baba yarısı derler ya... Evet Baba yarısını kaybettik...
İkİncisi yıllar önce yetmişli yıllarda başlayan dostluğumuzun devam ettiği Said İnanır kardeşimiz idi. Allah her ikisinin de mekanını Cennet eylesin...
Bu cenazeler bana şunu hatırlattı. Ne kadar uzaklaştık, birbirimizden farkında mısınız? Ne kadar… Tüm dışımızda gelişen olaylar, nedeniyle; Aile birliğimizi, dirliğimizi kaybeder olduk. Özelde mutluluğun; güçlü ve dayanışmaya dayanan bir Aile birliğinden, geçtiğini unuttuk…
Hastanelerde yardıma muhtaç insanların, yardımlarına fedakarca koşan bireyleri fark edemedik… Aman, canım, sende; deyip geçiverdik… Bir gün aynı durumları belki de, bizlerin yaşayacağı hiç aklımıza gelmedi! Bugün evlerinde yıllardır bakıma muhtaç olan insanları ve insanlara yardımcı olmaya çalışan şahısların neler çektiğini bilemedik. Sıkıntılarını anlayamadık...
Bu iki vefat eden abim ve arkadaşım hastahane ile çok tanışık idiler. Senelerce uğraştılar... Hastane kapılarını yol etiler... Uzun zaman mekanları, durakları oldu.
Sevgililer, sevgilisinin; bir yetimin başını okşamanın, değerini; dillerinden muhteşem şekilde ifade etmesinin; mana ve içeriğini kavrayamadık… Hasta ziyaretinin önemini fark edemedik...
Oysa kapıyı gözleyen onlarca hastamız olmasına rağmen...
İŞTE O NEDENLE YERİ GELİNCE BU KAVRAMLARI HEP NEMLİ GÖZLERLE ANAR OLDUK...
CENAZELERDE ŞUNU GÖRDÜK...
AYRILIK ötesi vefasızlık... İşte, asıl can acıtan, insana bir türlü yakıştıramadığımız kelime... Ne yazık ki, gerçek... Kabullenmesek de gerçek... Vefasız insan, kuru ağaç gibidir... ONDAN HAYIR GELMEZ...
Vefa imanın temelidir.
Önce vefa sonra iman... Mesajının ne demek istediğini anlayamadık.. Hani bir hastayı ziyaret edecek, hani bir cenazeye katılacaktık...
İşte bu gurbette ölen insanları en güzel tarif eden Yunus Emre şöyle demiş;
Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar.
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin...
ALLAH mekanlarını CENNET eylesin... Tüm geçmişlerimize rahmet olsun...