FE EYNE TEZHEBUN
Her gün televizyonlarda, gazetelerde yaşlı dünyamızın kirlendiği haberlerini okuyoruz. Kendi elimizle kurduğumuz, adına devrim dediğimiz sanayi ile küremizin ısınmasına, dengesinin bozulmasına sebep olduk. Gerek iklimin bozulması, gerek insan denen canavarın hunharca katletmesi sonucu birçok canlı türü ya yok oldu, ya da yok olmayla karşı karşıya.
Ebubekir Sofuoğlu´na göre ?´afyon´´ olan bilim, dünyanın nasıl var olduğunu, nasıl yok olacağını anlatıp duruyor. Allah´ın ayetlerini dahi fütursuzca eleştirebilirsiniz ama bilimin dediği hiçbir şeyi tartışamazsınız. Çünkü bilim sekülerdir, söylediği her şey testten geçmiştir, laboratuvarlarda elde edilen bilgilerle, akılla bulunmuştur. Sanki tüm insanlığın aklını kullanabiliyorlarmış gibi?Sanki bir önceki yüzyılda buldukları bilimsel gerçekleri, sonraki yüzyıl yalanlamıyorlarmış gibi?.Onlara göre dünya ?´big bang´´ yani büyük patlama neticesinde hasıl oldu, sonrasını biliyorsunuz zaten, malum Darwin teorileri. Bilim hala insanın maymunun birkaç model üstü olduğunu kabul ediyor. Çünkü aklıyla o kadarını bulabildi. inanalarca ?´kıyamet´, bilim için ise dünyanın yok oluşu, birkaç şekilde olabilir. Mesela küresel ısınma sonucu dünya tamamen buzullar altında kalabilir ve canlıların yaşamasına olanak kalmayabilir. Veya uzayda ki kara delikler tarafından yutulabilir. Dünya ve insanlar yok olduğunda ise ?´ahiret ya da ebedi hayat´´ denen saçmalıklar olamaz. Neden? Çünkü bilim onu açıklayamıyor. Zira ölenlerin ruhlarının nolduğuna dair bir iz ya da işarete henüz rastlanmadı. Peki az önce konuşan, gülen, yemek yiyen insan ne oldu da bir anda sadece et ve kemik yığını oldu? Fişi çekilmiş bir bilgisayara nasıl dönüştü? Onu canlı kılan neydi ve nereye gitti? İster dini kaynaklar söylesin, isterse bilimsel kaynaklar dünyamızı kirlettik ve yok ediyoruz. Ya insan? İnsanlar da kirlenmedi mi? Hızla insanlık yok olmuyor mu? Sahi insanın da kara delikleri yok mu?
Evet kirlendik. Saçma sapan bahanelerle savaşlar çıkarırken, kan dökerken, vahşice diğerinin ağzından lokmasını çalarken, birilerinin yaşam hakkını elinden alırken, diğerinin sırtına basarak yükselirken kirlendik. Kabil gibi başarısını çekemediğimiz kardeşimizi katlettik, Yusuf´un kardeşleri gibi kuyuya attık kıskandıklarımızı, Meryem gibi linç etmek istedik iffetli kadınları anlamadan dinlemeden, fikrini kabul etmediklerimizin sırtına pislik döktük Ebu Cehil gibi. Ders almadık yaşanmışlıklardan. İyice kirlettik ruhlarımızı, öyle ki zifiri karanlık oldu ruhlarımız, artık görünmüyor o yüzden.
Küresel ısınmaya maruz kalmış dünyamız gibi bozduk akıl şirazemizin dengelerini. Herkes kendinden aşağıya bakmak, onlara elini uzatmak yerine gözünü hep yukarılara dikti. Mutluluk hep daha fazlasındaydı çünkü. Elçinin, insanın bildiklerinin, ilminin hep dünden daha zengin olmalı sözünü, dününden daha paralı, daha çok yiyen, daha çok tüketen olmalısın olarak algıladık. Bu nedenle kıyaslarımız değişti. Kriterimiz bir üst katta oturan komşumuzun manzarasının daha iyi olduğu, yan komşumuzun eşyalarının daha lüks olduğu oldu. Hep yukarı bakarken birilerini ezdiğimizi, birilerinin omuzuna bastığımızı fark edemez olduk. Önemli olan maddi olarak hep yükselmekti ve bu yolda her şey mübahtı. Madden yükselirken ruhunun çöktüğünü, alçaklarında alçağına yuvarlandığını, Üstad Necip Fazıl´ın deyimiyle çukurlaştığını anlayamadı insanoğlu.
Bunun neticesinde ise içinde ki kara delikleri büyüttü. Kendi sonunu hazırladığını, hızla yokluğa gittiğini algılayamadı. İçinde ki kara delikler o kadar büyüdü ki ruhunu tamamen emdi, daha ölmeden vücut denen cesette ruhsuz gezmeye başladı. Gülenler ağlayanların, toklar açların, varsıllar yoksulların sebebi oldu adeta.
Tekvir Suresi 26. Ayette dediği gibi ?´fe eyne tezhebun´´, bu gidiş nereye diye düşünmenin zamanı gelmedi mi sizce de? Dua ile?