Ünal TAN / İlahiyatçı


Es Selamü Aleyküm ve Rahmetüllahi ve Berakatüh.

Hazret-i Peygamber, -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hâne-i saâdetlerine gelmişti.


Odanın içine şöyle bir göz gezdirdi. Her taraf bomboştu. Evin içinde hurma yapraklarından örülmüş bir hasır vardı.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onun üzerine yaslanmıştı.

Kuru hasır, Peygamber Efendimiz’in mübârek teninde izler bırakmıştı.

Bir köşede bir ölçek kadar arpa unu vardı. Onun yanında da çivide asılı eski bir su kırbası duruyordu.

İşte hepsi bu kadar!.. Arabistan Yarımadası’nın Fahr-i Kâinât Efendimiz’e boyun eğdiği bir günde O’nun dünyaya âit mal varlığı bunlardan ibâretti.

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- bunları görünce duygulandı, kendini tutamadı, gözleri dolu dolu oldu ve ağladı.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Niçin ağlıyorsun ey Ömer?” diye sordu. O da:

“–Niçin ağlamayayım yâ Rasûlâllah! Kayser ve Kisrâ dünya nîmetleri içinde yüzüyor! Allâh’ın Rasûlü ise kuru hasır üzerinde yaşıyor!..” dedi.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hazret-i Ömer’in mahzun gönlünü tesellî etti ve:

“–Ağlama ey Ömer! Dünyanın -bütün nîmet ve zevkleriyle- onların, âhiretin de bizim olmasını istemez misin?!.” buyurdu. (Ahmed, II, 298; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Kebîr, X, 162)

Selam ve dua ile Allah'a emanet olunuz değerli kardeşlerim.