Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Saadet Partisi (SP) İl Başkanı Mehmet Zahit Tokgöz, “Adalet mülkün temelidir, mülk ise devlettir.
Saadet Partisi (SP) İl Başkanı Mehmet Zahit Tokgöz, ülke gündeminde ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Parti binasında basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Başkan Tokgöz, Giresun’da meydana gelen sel felaketine dikkat çekti.
Başkan Tokgöz, “Öncelikle başta Giresun ili ve ilçelerinde meydana gelen selde şehit olan askerlerimiz hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum. Ne yazık ki Giresun ve ilçelerinde yaşanan sel ve sonrasında ortaya çıkan tablo bütün milletimizi üzdü. Bilmeliyiz ki; bu felaket bir sonuçtur; neyin sonucu? Doğayı betona kurban etmenin sonucu. Şehrin silueti bozuldu diyorlar, eğer siz doğanın siluetini bozarsınız elbette bu felaketlerle karşı karşıya geliriz. Böyle bir felaketle karşı karşıya kalmamak için madde madde önerilerimizi sıralamak istiyorum: Betonlaşma zihniyetinden ülkemiz muhakkak kurtarılmalıdır. İmar izinlerinde çevre faktörü dikkate alınmalı, dere yataklarına bina yapımına izin verilmemelidir. HES’lerin doğaya yaptığı tahribatı gidermek için gerekli tedbirler alınmalıdır. Allah bir daha böyle bir felaketle karşılaşmaktan bütün milletimizi korusun” dedi.
Adana’nın Kozan ilçesinde meydana gelen orman yangınını anımsatan Tokgöz, “Adana'nın Kozan ilçesi Kuyubeyi köyünde 23 Ağustos'ta öğle saatlerinde 3 farklı noktada çıkan yangın bölgenin adeta ciğerlerini kül etti. Yangının kontrol altına alınmış olması tek tesellimiz. 200 hektardan fazla ormanlık alanın tahrip olduğu bu yangından dolayı, başta evleri yanan vatandaşlarımız olmak üzere Kozan halkına en kalbi duygularımla geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. İnşallah bu yaşadığımız son orman yangını olur” açıklamasında bulundu.
Karadeniz’de bulunan doğal gaz keşfini çok önemsediklerinin altını çizen Tokgöz, “Çok yoğun ve çok hızlı değişen gündemimiz, en son Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan, taraflı tarafsız herkes, partimiz ve halkımız için büyük sevinçle karşılanan Karadeniz’de bulunan doğal gaz keşfi ile tamamen değişmiştir. Yapılan bu keşfi önemsiyoruz. Bu haberin her seçim öncesi duyurulan sadece seçmeni heyecanlandıran haberlerden olmaması gerektiğini ifade etmek isteriz. İnşallah bu keşiflerin ve sonucunda üretimlerin devamı gelir. Başta ülkemiz, milletimiz ve tüm İslam âlemine hayırlar getirir. Enerjide dışa bağımlığımız azalır. Ülkemizin huzur ve refahına katkı sağlar” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de adalet zedelendiğini öne süren Tokgöz, “Adalet mülkün temelidir, mülk ise devlettir. Temeli sağlam olmayan bir devlet ayakta duramaz. Bugün Türkiye’nin her alanda devasa problemleri var ama en büyük problem adalet mefhumunun bozulmasıdır. Bir ülke düşünün ki millet adaleti sosyal medya üzerinden sağlamaya çalışsın. Her gün Twitter’da bir suçlunun yakalanıp ceza alabilmesi için kampanyalar düzenlenir hale geldi. Adeta Twitter adliye koridorlarına döndü. Çok açık bir şekilde söylemek istiyorum; bir ülkede adalet sosyal medya üzerinden sağlanmaya çalışılıyorsa o ülkede adalet yok demektir. Adaletin olmadığı yerde ise zulüm var demektir. Âlimler der ki; ‘Allah, kafir de olsa adaletli devlete yardım eder, Mümin de olsa zalim devlete yardım etmez.’ Bu anlayış unutulmamalı yaşanan hukuksuzluklar el birliği ile ortadan kaldırmalıdır. Adalet iktidarın benim dediğim yapılsın mantığı ile ortaya çıkmaz, muhalefet ve toplum adaletten emin olduğunu açıkça dile getirmedikçe o ülkede adaletin var olduğunu söylemek mümkün değildir” açıklamasında bulundu.
Son günlerin tartışılan konularından birisi olan İstanbul Sözleşmesine ilişkin görüşlerini de açıklayan İl Başkanı Tokgöz, “Haber kanallarında gündemdeki diğer bir konu ise İstanbul sözleşmesi. Hatırlayacağınız üzere HDP dahil meclisteki tüm partilerin büyük bir coşku ve işbirliği ile AB uyum yasaları çerçevesinde oluşturulmuş adına yıllarca İslam’ın başkenti olan İstanbul Sözleşmesi denilmişti. Burada öncelikle belirtmek isterim ki kadına yönelik her suçun ve aşağılamanın karşısındayız. Biz ‘cennet anaların ayağı altındadır’ hadisi şerifinin asla unutulmaması gerektiğini iyi biliriz. Eğer kadına yönelik bir suç olacaksa elbette derhal adaletin tesis edilmesi ve suçlunun hak ettiği cezayı alması taraftarıyız ve bundan daha önce bu suçların hiç işlenememesi için çözümlerin bulunmasını isteriz. Bu düşüncelerimiz inanıyoruz ki toplumun her kesimi ile ortaktır. Ancak bu düşüncelerimize İstanbul Sözleşmesi çare olamamaktadır. Çare olamadığı gibi içerisinde pek de anlaşılmaz vaziyette aile yapımızı bozabilecek, ailenin kolay dağılmasına vesile olacak adımlar vardır. Aynı zamanda cinsiyet kavramları kurcalanmakta ve bir hastalık olduğu bilinen ve lanetlenmiş eşcinsellik durumları sıradanlaştırılmaya vesile olmaktadır. Biz kadını sonuna kadar korumak isterken aynı zamanda ailelerimizin kolaylıkla dağılmasını da önlemeli, inanışımızın ahlakımızın da korunmasını sağlamalıyız. Geçtiğimiz süreçte bu sözleşmenin toplumdaki travmayı artırdığını ve kadına şiddeti yeterince önlemediği de ortadadır. Bu sebeplerden dolayı bu konuda yeni düzenlemelerin milli değerlerimize uygun şekilde yapılmasını arzu ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Koronavirüs salgınına ilişkin de konuşan Tokgöz, “Birçok ülkenin aşısını bulduğunu ilan ettiği Covid 19 başta ilimiz olmak üzere ülkemizde de can alamaya devam etmekte hızlı bir şekilde yayılmaya devam etmektedir. İnsanlarımızı uzmanların önerdiği gibi sosyal mesafe, temizlik ve maske kurallarına uymaya devam etmesini rica ediyorum. Ancak böyle buhranlı dönemlerde her zaman elde tutulmak istenen altının ons bazında fiyatının artmasını anlıyoruz ama tüm dünyada düşen dövizin ülkemizde yükselişine şahitlik ediyoruz. Buda iç piyasada TL cinsinden neredeyse altının karesi ile doğru orantılı artması anlamına gelmektedir. Şöyle bir hatırlayalım TL den 6 sıfır atılınca 150 dolar eden 200 lira şimdi 25-30 dolar etmektedir. Bu açıkça ne kadar fakirleştiğimizi gösterir. Paramız sadece dolar değil çapraz kurlar ile kron, dinar, riyal, hatta kardeş ülke Azerbaycan Manatı altında ezilmiştir, ezilmeye devam etmektedir. Bu tamamen üretim ekonomisi olamayan, bankacıların tabiri ile krediye takla attıran tüketim ekonomisine dönmüş, ithalata dayalı ihracat yapan ülkemiz gibi ülkelerin temel sorunudur. Gelin üretim seferberliği yapalım. Başta çiftçiyi destekleyelim sonrasında iç piyasayı canlandıracak memur işçi ve emeklinin refahı için çalışalım. Özelleştirme değil özel sektörün gidemediği yerde fabrika kurmak istemediği yere fabrika kuralım. Bu niyetlerle yola çıktığımızda göreceğiz ki aşılmaz sanılan dağlar aşılmış, varılmaz sanılan diyarlara varılmış olacaktır” ifadelerine yer verdi.