Şimdiki aklım olsaydı
"Cahildim Dünyanın Rengine Kandım
Hayale Aldandım Boşuna Yandım"
Ferdi Tayfur’un, Orhan Gencebay’ın, Müslüm Gürses’in herkesin hayatına yön verdiği dönemlerde biz daha bıyıkları yeni terlemiş on sekizli yaşların başlarındaydık.
Ferdi Tayfur’un yasaklardan arınmış bir yılbaşı akşamı siyah –beyaz televizyon ekranlarında arz-ı endam edip “Susadım Çeşmeye İnmez olaydım” diye söylediği şarkı eşliğinde gözyaşı dökerken Orhan Gencebay’ın “Batsın Bu dünya” isimli şarkısını mırıldanırken, Müslüm Gürses’in “Evvela Hüdayı tanımasaydım Vallahi güzel sen benim Allahım olurdun” şarkısını dinlerken zamanın da su gibi geçip gittiğinin farkına muhtemelen varamıyorduk.
İşin bir tarafında hereksin “Deli Gençlik” diye kendisini anlattığı bir dönem yaşanırken daha 14 yaşında Ülkü Ocaklarının kapısından girme şansını yakalamış bizlerde Ferdi Tayfur’un “Susadım Çeşmeye inmez olaydım” şarkısını söylediği saatlerde “Duymuyorsan Komünizme karşı bir kin bırak Türk’üm demeyi insan bile değilsin” sloganını duvarlara yazmakla meşguldük.
Üzerimizde Askeri Parka elimizde boya ve fırça ile bulabildiğimiz her alana “Ülkücü Hareket Engellenemez” yazdıktan saatler sonra bizim yazımızın üzerinin silinip yerine “Tek yol Devrim” sloganını görünce ne yapıp edip bize hitap eden sloganı yazmanın mücadelesini verdiğimiz güzel günler vardı.
Biz bir elimizde boya kovası diğer elimizde fırça
“Düşürme sahip ol al bayrağına/
Türk İslam mührünü gel vur çağına/
Yalanı fitneyi götür lağıma/
Dök dökebilirsen iş başa düştü”
sloganını yazmaya çalışırken bir baktık ki ömür geçmiş simsiyah olan saçlarımız beyazlaşmış yada kafamızda bir tek saç teli kalmamış.
70’li ve 80’li yıllarda kendisini sağda ya solda gören ve kendi dünya görüşüne göre hareket eden nesil bir anlamda “araya giden nesil” olarak tarihteki yerini aldı, “Yurt ve vatan uğrunda sende seril toprağa/Varsın hiçbir gönülde anılmasın Er adın” şeklinde bir psikoloji ile yaşanan yıllar çok ama çok geride kaldı.
Siyasetin/İnsanlığın/dostluğun bu kadar kirlenmediği her fikre mensup gençlerin adam gibi adam olduğu dönemlerin bu kadar çabuk tükeneceği bizimde 18 yaşından birden bire 59 yaşa nasıl bu kadar çabuk geldiğimizin hesabını yaptığımız dönem ile karşıyayız.
O günlerde Komünizme/Kapitalizme/ Emperyalizme daha açık bir ifade ile “Her türlü İzm’e karşı” olan bir nesil olarak bugün gördüklerimiz karşısında çok derin acılar hissediyor ve “nasıl bu hale geldik.?” sorusuna cevap arıyor durumdayız.
Bir taraftan geçip giden yıllar, diğer taraftan inandığımız değerlerin yine inandığımız insanlar tarafından yerle bir edilmesi karşısında duyduğumuz hüzün tarif edilecek gibi değil.
Muhtemelen o günlerde gençliği arkalarından sürükleyen sanatçılarda, milyonları peşlerine takan siyasetçilerde ,çaldıkları bir düdükle milyonlarca çalışanı miting alanlarında toplama becerisini yaşayan sendikacılarda şu sıralar “Biz nerede yanlış yaptık.?” sorusuna cevap aramakla meşguller.
70’li ve 80’li yıllarda sanatçıların peşine düşen gençlikte ideallerinin peşinden koşan gençlikte kendi adlarına mutluydu.
İşin sanat tarafını seçenler bugünlerde muhtemelen yine mutlu ama bizim gibi o gün bu gündür “Türk milletinin yüzünü güldürecek hizmetler ancak siyaset vasıtası ile olur” diye düşünen bir nesile de artık sadece Orhan Gencebay’ın “Batsın bu dünya” isimli şarkısı ile Rahmetli Neşet Ertaş’ın “Kendim ettim kendim buldum” türküsü bir şeyler anlatabiliyor.
Her ne kadar bu eserlere gelmeden önce uğradığımız ilk durak yine Neşet Ertaş’ın
“Cahildim dünyanın rengine kandım/
Hayale aldandım boşuna yandım”
isimli eseri olsa da şu an bulunduğumuz nokta “Dönülmez akşamın ufkundayım vakit çok geç” sızlanmasından başka hiçbir şey değildir.