Tarih: 30.04.2015 05:45

Kan İle Temastan Kaçının

Facebook Twitter Linked-in

Kan İle Temastan Kaçının

CÜ Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Aynur Engin, yaz aylarında artış gösteren KKKA Hastalığı vakaları ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu

CÜ Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Aynur Engin, “Genellikle kene ısırması sonucu ortaya çıkan KKKA, kan ve vücut sıvıları ile de bulaşabilen bir hastalık. O nedenle, kişiler hastaların kan ve vücut sıvıları ile temas etmekten kaçınmalılar” dedi. KKKA’nın hastalık belirtisi göstermeyen hayvanlar aracılığıyla da bulaşabildiğini belirten Engin, veteriner, kasap ve mezbaha çalışanlarının da risk grubunda olduğunu belirterek, “Bu kişiler kesim yaparken, mutlaka eldiven takmalı, hijyen kurallarına uymalılar” uyarısında bulundu

Yaz aylarına gelmesi ile birlikte ölümcüm Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Hastalığı vakaları da ortaya çıkmaya başladı. Sivas’ta, geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Üniversitesi’ne (CÜ) başvuran 3 kişi KKKA şüphesi ile tedavi altına alındı. Bu hastalardan birine KKKA tanısı konulurken, diğer hastalarla ilgili tetkiklerin devam ettiği belirtildi.

CÜ Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Aynur Engin,  yaz aylarında artış gösteren KKKA Hastalığı vakaları ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Hastalığın, şuana kadar belirli bölgelerde görüldüğünü, birçok ilde bu hastalıkla henüz karşılaşılmadığını belirten Engin, hayvanlar ve virüsü taşıyan kişiler tarafından bu hastalığın başka bölgelere de ulaşabileceğini belirterek; “ben ilerleyen süreçte yaygınlaşmasını bekliyorum” dedi. Bu nedenle tüm insanların hastalık ve bulaşma yolları ile ilgili bilinçli olması gerektiğini belirten Engin, hayvancılıkla uğraşan, arazide çalışan, veterinerler, kasap ve mezbaha çalışanlarının risk grubunda olduğunu belirtti. Özellikle bu kişilerin çok dikkatli olması gerektiğini belirten Doç. Dr. Engin, pikniğe giden vatandaşlara da “kol ve bacaklarınız açık bir şekilde sere serpe çimenlere uzanmayın” uyarısında bulundu.

“NİSAN AYINDAN SONRA GÖRÜLMEYE BAŞLIYOR”

KKKA’nın 2002 yılından sonra tanısı konulan bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Engin, bir dönem vaka sayılarının çok arttığını, son yıllarda kısmen bir azalma yaşandığını ancak hastaların halen gelmeye devam ettiğini söyledi. Hastalığın yaz döneminde görüldüğünü ve Nisan ayından sonra vakların ortaya çıktığını belirten Doç. Dr. Engin, şuanda CÜ Tıp Fakültesi Hastanesi’nde KKKA şüphesi ile yatırılan 3 kişinin tedavisinin sürdüğünü söyledi. Doç. Dr. Engin, “Bu hastalık yaz döneminde görüldüğü için Nisan ayından sonra vakalar gelmeye başlar. Havaların ısınması ile birlikte vakalar başladı. Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında vakalar artar ve Eylül ayından sonra da azalır. Bu yıl 3 tane şüpheli hastamızı tedavi altına aldık. Birinde tanı koyduk, ikisi ile ilgili tetkiklerimiz devam ediyor. Tahlil sonuçlarını Ankara’ya gönderdik ve bekliyoruz.” Dedi.

VAKALARIN 5’TE BİRİNİ CÜ TAKİP EDİYOR

Türkiye’deki vaka sayısının yüzde 16’sının Cumhuriyet Üniversitesi tarafından takip edildiğini belirten Doç. Dr. Engin, hastane bünyesinde son 4 yılda 470 vakanın takip edildiğini söyledi.

Engin, şu şekilde konuştu:

“Cumhuriyet Üniversitesi KKKA Hastalarının en çok izlendiği merkezlerden bir tanesi. Türkiye geneline baktığımızda şu anki verilerle vaka sayılarına oranla, hastaların yüzde 16’sını, yani 5’te birini bizim üniversitemiz takip ediyor. Önceki yıllarda daha da fazlaydı. Çok sevk alıyordu, şimdi çevre iller tutmaya başladı, onlar da bakıyor çünkü. Buna rağmen hastaların yaklaşık 5’te birini biz takip ediyoruz. Tedavi ve takip konusunda deneyimimiz çok fazla. Hocalarımızın, bizim bu konuda yayınları çok fazla. Hastalığın aydınlatılması, tedavi konusunda üniversitemizin bütün öğretim üyelerinin çok ciddi katkıları var. İyi bir kan merkezimiz var, tecrübeli hocalarımız var, asistanlarımız hastalığı tanıyor. Mesela biz bu hastaları önce KKKA olabilir ön tanısı ile yatırıyoruz, kan örneklerini Ankara’ya gönderiyoruz ve genellikle yüzde 99 tanılarımız tutuyor. Ölüm oranlarımız da dünya ortalamasına göre hem ülkemiz genelinde hem üniversitemiz olarak düşük.

Son 4 yıllık vaka sayılarını değerlendirecek olursak; 2011 yılında 181 tane kesin tanı konulan hasta takip etmişiz. Bunun 12 tanesini maalesef kaybetmişiz. 2012 yılında 95 hasta takip etmişiz, 8’ini kaybetmişiz. 2013’te 103 hasta takip etmiş, 5’ini kaybetmişiz. 2014 yılında 91 bir hasta takip etmiş, 5’ini kaybetmişiz. Vaka sayısında kısmen bir azalma söz konusu, şuanda aşırı bir azalma var diyebileceğimiz noktada değiliz. Son 4 yılda 470 hastayı takip etmişiz ki, Türkiye geneline baktığımızda neredeyse 5’te 1’e denk geliyor.”

“HASTALARIN ÇOĞU KENEYİ ELİYLE ÇIKARIYOR”

Kenenin vücuttan çıkarılma sürecin çok önemli olduğuna değinen Doç. Dr. Aynur Engin, birçok hastanın keneyi çıplak elle çıkardığını, bunun çok yanlış ve riskli bir yöntem olduğunu söyledi.

Engin;  “Bizim hastalarımızın yarıya yakınında keneyi çıplak elleriyle alıp hayvanın üzerinden atma gibi bir durum söz konusu. Keneye çıplak elle dokunmak bizim kesinlikle önermediğimiz bir durum. Kene hastalığı yapmıyor, kenenin taşıdığı virüs yapıyor. O keneleri alırken, eziyorlar ve virüs var ise kenenin kanındaki virüs ellerdeki çatlaklardan insana bulaşabiliyor. Bu nedenle hayvanların üzerindeki kenelerin çıplak elle alınmaması lazım. Kendi üzerlerinde kene tutması var ise en kısa sürede kendilerine yakın bir sağlık kuruluşuna gitmelerini öneriyoruz. Keneyi bulunduğu yerden bilinçli bir şekilde çıkarmak çok önemli… Zaman zaman hastalarımızdan duyuyoruz, ‘sigara değdirsek, aseton koklatsak kolay kendini bırakıyor’ diye. Doğru, kolay bırakır ama bunları kesinlikle önermiyoruz. Çünkü kene o sırada kusar. Dolayısıyla herhangi bir kimyasal madde ile kenenin çıkarılması kesinlikle önerilmez. Çünkü virüsü almadıysa bu kişi, kene kusunca alıyor.” Dedi.

“ÇİMENLERE UZANMAYIN”

Birçok vatandaşın mesire alanlarında çimenlere kol ve bacakları açık bir şekilde uzandığını ve bunun büyük bir risk oluşturduğunu belirten Doç. Dr. Engin, özellikle hastalığın görüldüğü yerlerde bu tür şeylerden kaçınmak gerektiğini söyledi. Kişilerin eve döndüklerinde ise vücutlarını mutlaka kontrol etmeleri gerektiğini belirten Doç. Dr. Engin, kene ısırdığında anestetik bir madde yaydığı için kişilerin ısırıldığını fark etmediğini söyledi.

Engin, şu ifadeleri kullandı:

“özellikle bu hastalığın görüldüğü yerlerde pikniğe giden vatandaşlarımızın çok dikkatli olması gerekiyor. Vatandaşlarımız mesire alanlarında yere sere serpe uzanıyorlar. Bu çok tehlikeli bir şey… Çünkü kene, kollardan bacaklardan vücuda ulaşabiliyor. Özellikle hastalığın görüldüğü yerlerde bu tür şeylerden kaçınmak lazım… Vatandaşlarımız hiç pikniğe gitmeyecek diye bir şey yok. Tabi ki gidecekler ama çimenlere, çıplak kolla, bacakla uzanmayacaklar. Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız hayvanlarını kenelere karşı ilaçlamaları lazım. Bu, hayvanlar üzerindeki kene sıklığını azaltıyor bu da kene ile karşılaşma ihtimalini azalttığı için koruyor bu kişileri. Arazide çalışanların pantolon paçalarının çoraplarının içerisine sokmalarını öneriyoruz. Çünkü çıplak deriyi bulamıyor kene. Bunun yanı sıra açık renk kıyafetler giyilmesini öneriyoruz. Çünkü beyaz renkli bir elbisede keneyi daha rahat fark edersiniz. En önemli hususlardan birisi de eve döndüklerinde mutlaka vücutlarını kontrol etmeliler. Kene ısırdığında tükürüğünde anestetik bir madde vardır, insan hissetmez. Ancak görünce anlar. Biz KKKA şüphesi ile yaklaştığımız hastalarımıza ‘kene ısırdı mı?’ diye soruyoruz. ‘Hayır, ısırmadı’ diyor. Ama hemşirelerimiz, personelimiz tecrübeli, hastanın koltuk altına, ensesine bakıyor ve bazen orada kene görüyor. Bu noktaları hastaların kendilerinin görmesi mümkün değil. Bu nedenle eşler, anne ve babalar tarafından bu yönde bir kontrol yapılması gerekiyor.

Diyelim ki keneyi kendileri çıkardı ve sonrasında ateşi çıktı, kas ağrıları, çıktı ya da burnu kanadı. Böyle bir şey olur ise en kısa sürede mutlaka hastaneye gitmeleri ve hekimi de kene ısırması konusunda uyarmaları çok önemli. Bu şu açıdan çok önemli; bazı hastalarımız mide kanaması diye gastroenteroloji bölümüne yatırılıyor. Sonra birilerinin aklına geliyor, ‘endemik bölge, yaz dönemi, kanama var, beklide KKKA Hastalığı’dır.’ diyor, soruyorlar ve bazılarını başka bölümlerden öyle alıyoruz biz servisimize.”

“100 KİŞİDEN 95’İNİ KURTARIYORUZ”

KKKA Hastalığı teşhisi konulan hastaların yüzde 95’inin kurtarıldığını belirten CÜ Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Aynur Engin, hastalıkla ilgini kritik sürecin 8 gün sürdüğünü 8 günlük tedavi sürecinden sonra hastanın kendisini toparladığını söyledi.

Hastalığın bazı kişilerde çok ağır seyrettiğini ve kısa sürede hayat kayıpları yaşanabildiğini belirten Engin,  erken tanının önemine de dikkat çekti. Bunun hastalığın diğer aile fertlerine bulaşmaması için de çok önemli olduğunu belirten Engin,“Kene ısırması ya da temizleme sırasında virüsü alan hastalarımızda ölüm oranı yüzde 5 civarında. Yani aslında 100 kişiden 95’ini kurtarıyoruz. Çok gecikme durumunda ölüm oranları aslında artıyor. Ne kadar erkek tanı konur ise o kadar iyi bir tedavi süreci oluyor. Bu hastalığın diğer insanlara bulaşmaması için de çok önemli. Mesela hastanın evde iken burnu kanar ve hastalık olduğunu bilmez eşi müdahale ederse kan teması nedeniyle virüsü o alır. Çünkü biz burada özel eldiven ve önlükler giyerek müdahale ediyoruz. Erken tanının en çok, diğer insanları korumak açısından yararı var.

Biz hastanemize yatırdığımız hastalarımızı günlük kan örnekleri ile takip ediyoruz. Kanaması var mı, kan değerleri ne durumda? Çok düşmüşse takviye yapıyoruz. Çünkü bu süreç kabaca 8 gün sürüyor. O 8 günü kurtarabilirsek ondan sonra kendileri iyileşiyor. Aynen gripteki gibi düşünün, vücut antikor üretiyor ve hasta kendini toparlıyor. Yani bu 8 günlük süreç içerisindeki müdahale çok önemli.

Bu hastalık bazı kişilerde daha ağır seyrediyor ve neden daha ağır seyrettiğini çok net bilmiyoruz. Bazı insanlar var, hastalık başlıyor ve 2 gün içerisinde kaybediyoruz. Bazıları da genç hasta olabiliyor. Bu kişinin büyük ihtimalle bağışıklık sistemi ile alakalı. Bu gruptaki hastalara ne kadar erken müdahale ederseniz edin kurtaramıyorsunuz.” İfadelerini kullandı.

HASTALIĞI GEÇİREN KİŞİ 5 YIL KORUNUYOR

Hastalığı geçiren kişinin asgari 5 yıl boyunca bir daha hastalanmadığını belirten Doç. Dr. Engin, bu doğrultuda tekrar hastalanarak kendilerine gelen hastalarının olmadığını da söyledi.

Engin; “Şuan ki bilgilerimize göre daha önce KKKA hastalığı geçiren hastalarımız korunduğunu öngörüyoruz. Ömür boyu koruyucu bağışıklık bıraktığını söylemek için şuanda erken. Ama en az 5 yıl kandaki antikor seviyesi kalıyor. Bunun anlamı en az 5 yıl korunuyor. Ben 10 yıldır buradayım, hastalığı geçirip tekrar hastalanan hastamız olmadı. Dolayısıyla korunuyor gibi görünüyorlar.” Dedi.

“YAYGINLAŞABİLİR”

Hastalığın Türkiye’de belirli bölgelerde görüldüğünü ancak, farklı yerlerde de tek tük görülmeye başlandığını belirten Doç. Dr. Engin, hastalığın ilerleyen süreçte yaygınlaşmasını beklediğini de söyledi.

Engin, “Türkiye’nin bazı bölgeleri henüz hastalığı tanımıyor. Çünkü Türkiye’nin birçok yerinde bu hastalık yok. Bazı illerimiz hastalıkla çok haşır haşır neşir. Tokat, Sivas, Giresun gibi, Kelkit Vadisi dediğimiz bölgede yer alan iller. Ülke olarak yurt dışındaki pek çok merkeze göre daha tecrübeliyiz. Bakanlığın bu konuda çalışmaları çok iyi... Bazı illere Hıfzıssıhha’ya bağlı tanı birimleri açıldı, ben Sivas’ta da olmasını çok isterdim, hak ettiğini de düşünüyorum ama olmadı. Keşke burada da Hıfzıssıhha’nın bir şubesi olsaydı ve biz kanı Ankara’ya göndermeseydik.

Hastalık nedeniyle korkanlar olabiliyor, Sivas’a gelmeye çekinenler olabiliyor. Normal hayatta bir sıkıntı yok. Merkezde henüz hastamız yok ama ola da bilir. Edirne’de, İstanbul’da hiç hasta belirtilmezdi. Son zamanlarda tek tük de olsa orada da hastalar bildirilmeye başlandı. Kene türleri içerisinde Hyalomma dediğimiz tür, daha çok bu virüsü taşıyor. Hyalomma’da bu bölgenin ısısını seviyor ve burada yaşamaya daha uygun. Ama sonuçta hayvanlar üzerinde taşınabilir, bu insanlar buradan başka bir ile gidebilir ve ben ilerleyen süreçte yaygınlaşmasını bekliyorum. Hiç görmediğimiz illerde bile hastalık ortaya çıkabilir. Aydın’da mesela hastalık hiç görülmezdi onlarında hastalığı gördüklerine dair yayınları oldu.” İfadelerini kullandı.

“VÜCUT SIVILARI İLE HASTALIK BULAŞABİLİYOR”

Hastalığın en önemli bulaşma yollarından birinin de vücut sıvıları olduğunu belirten CÜ Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Aynur Engin, hastalığı taşıyan insan ya da hayvanın vücut sıvılarına, özellikle kanına çıplak elle temasın çok tehlikeli olduğunu söyledi.

Engin, şu şekilde konuştu:

“Hastalığın birkaç tane bulaşma yolu var. Bunların birincisi, kene kişiye yapışıyor tükürüğündeki virüsü vererek hasta ediyor. Ama onun dışında bir de vücut sıvıları ile özellikle kanla temasla bulaşabiliyor. Diyelim ki hastanın burnu kanadı ve KKKA akıllarına gelmedi. Yanında eşi, ya da işte çocuksa annesi eli ile kanı silmeye çalıştı. Ellerdeki kesiklerden, sıyrıklardan bu virüs bulaşabiliyor. Biz buna hasta insanın vücut sıvıları ile korumasız temas diyoruz ve bu şekilde de bulaşabiliyor. KKKA Hayvanlarda da hastalık yapıyor ama belirti yapmıyor. Eğer hayvan kesimi yapılırken eldiven takılmaz ise, o hayvanın kanındaki virüs insana bulaşabiliyor. Önemli bir bulaşma yolu da bu. Bunun ölüm oranı daha yüksek ve çok tehlikeli bir şey. Hastaların bazılarında kanama olmuyor. Sadece ateşi var biz tanıyı koyuyoruz. Ama bazıları geliyor ki, mide kanaması, burun kanaması, kadın ise adet kanaması, aklınıza gelebilecek her türlü kanama olabiliyor. Bu durum diğer aile fertleri için çok önemli. Her türlü vücut sıvısı için söyleyebiliriz ama özellikle kanda virüs çok fazla ve asla asla eldivensiz dokunmaması gerekiyor. Bu şekilde sağlık personeline de bulaşma olabiliyor. Bu nedenle mutlaka eldiven takıyoruz, önlük takıyoruz. Eğer hastaya müdahale sırasında kan sıçrama durumu var ise gözlüğümüzü takıyoruz, özel maskelerimizi takıyoruz.”

KASAPLAR RİSK GRUBUNDA

Hayvan kesim işi ile uğraşan kasap ve mezbaha çalışanlarının, veterinerlerin de risk grubunda olduğunu söyleyen Doç. Dr. Engin, KKKA virüsünün hayvanlarda semptom oluşturmadığını bu nedenle hastalığı taşıyıp taşımadığının bilinmediğini belirterek bu nedenle ciddi bir risk bulunduğunu söyledi. KKKA ve bir çok hastalığın kanla temas nedeniyle bulaşabileceğini belirten Engin, eldiven takılması başta olmak üzere gerekli hijyen tedbirlerinin mutlaka alınması gerektiğini söyledi.

Engin, şu ifadeleri kullandı:

“Hayvanlar kesildikten sonra eğer virüs var ise, şu kadar süre virüs canlı kalıyor diye bir bilgi yok. Çünkü KKKA hayvanlarda semptom yapmıyor. Yani sağlıklı görünüyor hayvanlar. Siz özellikle o kanı alıp tahlile göndermezseniz hayvanın virüs taşıdığını genellikle bilmiyorsunuz.  Virüsün ne kadar kaldığına ilişkin bir bilgi bizde de dünyada da yok. Böyle bir araştırma hayvanlar hastalık belirtisi göstermediği için çok zor. Ama virüs çok dirençli bir virüs değil. Örneğin hastanın kanı yere sıçradığında çamaşır suyu ile sildiğimizde virüs ölüyor. Ama hiçbir temizlik yapmazsanız, eğer o hayvanın kanı sağa sola bulaşıyor ve kişiler ona dokunuyorsa bu tehlikelidir. Bu sadece KKKA için de geçerli değil. Hayvanlardan bulaşan başka hastalıklar davardı. Bu yüzden kasapların da et kesiminde eldiven kullanması lazım. Bekleyen ette, PH dediğimiz asitik bir ortam oluşuyor. Eve aldığımız etlerden çok da kolay bulaşmıyor. Bu bekleme ile de bazı bakteri ve virüsler ölüyor. Ama eti eve götürenden ziyade kasapların mutlaka eldiven takmalılar. Kasaplar daha dikkatli olmalı. Taze hayvanda geliyor, kesim de yapabiliyorlar. Bu nedenle ellerinde çizikler olabiliyor ve bu tehlikeyi artırıyor. Zaten o nedenle Burucella, KKKA gibi bazı hastalıklarda veterinerler, kasaplar, mezbaha da çalışanlar riskli gruptur. Onlarda hastalık görülme ihtimali, çiftçiler hariç diğer kişilere göre daha yüksektir. Burada en önemli husus kanla temastır. O nedenle bu kişilerin hijyen kurallarına çok dikkat etmeleri gerekiyor.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —