Yıllara sâri süren zulüm ve katliamlar ile birçok Filistinli Lübnan’a, Ürdün’e, Suriye’ye, diğer ülkelere göç ederek dönecekleri günlerin özlemiyle geçen on yıllar sürecek zorlu bir hayata mahkum oldular.
Osmanlı Devleti’nin Filistin topraklarından çekilmek zorunda kaldığı 1918 yılında başlayan Siyonist çeteler ve teröristlerin gerçekleştirildiği ilk katliamlar, işgal ve soykırım, Filistinli kardeşlerimizin tabiriyle Nekbe yani büyük felaket dedikleri İsrail Devleti’nin kurulmasıyla artık bir devlet politikası haline geldi.
Yıllara sâri süren zulüm ve katliamlar ile birçok Filistinli Lübnan’a, Ürdün’e, Suriye’ye, diğer ülkelere göç ederek dönecekleri günlerin özlemiyle geçen on yıllar sürecek zorlu bir hayata mahkum oldular.
Uzun yıllardır devam eden bu mezalimin üzerine 7 ekimden bugüne kadar cani, terör devleti İsrail'in saldırılarında öldürülen Filistinlilerin sayısı 40 bini geçti. Dünyanın gözü önünde hiçbir insani, ahlaki değeri umursamadan, hiçbir uluslararası normu dikkate almadan bir soykırımı gerçekleştiriyorlar. Gerçekleştirdikleri zulmün ve soykırımın yanında insanı kahreden bu canilerdeki aymazlık, küstahlık ve şımarıklıkları aslında. Bu barbarlar insanlık tarihinde böylesi var mıdır bilmiyorum; adeta eğlenerek bir parça yardıma ulaşmak için toplanmış insanları öldürüyor; göçe zorlayıp yönlendirdikleri güvenli bölgelerde çadırlara saldırarak ve insanları diri diri yakıyorlar.
Ve ne yazık ki hiçe sayılırken insanlık, kan gölüne dönmüşken Gazze, bebekler canice katledilirken, binlerce Filistinli öldürülmüş, geri kalanı açlık, sefalet içinde sürgünken Ölmüş evlatlarını kucağında taşıyan babaları, evlatlarının parçalarını toplayan anneleri gören sözüm ona medeni ve gelişmiş ülkeler susarak tarihin utanç sayfalarında yerlerini alıyor.
Bugün katil İsrail'in eylemleri başta olmak üzere insan haklarını ihlal eden tüm politika ve ideolojilere karşı durmak her şeyden önce insanlık vazifemizdir.
Bu korkunç tablonun en büyük kaybedeni dünyaya demokrasi ve özgürlük vadeden, kendisini medeniyetin merkezi gören Batı devletleridir. Göz yumdukları hatta destekledikleri bugünlerin ardından insanlık adına hiçbir inandırıcılıkları ve söyleyecek sözleri kalmamıştır.
Azizi milletim, değerli hazirun
kendi halkının soykırım protestolarına karşı duyarsız kalarak, tüm dünyadaki itirazlara kulak tıkayarak bölgesel ve küresel ölçekte yükselen değer Türkiye'ye Sayın Cumhurbaşkanımıza saldırmayı kendisine iş edinmiş İsrail Dışişleri Bakanı Katz dün yine haddini aşan açıklamalarda bulundu.
29 Nisan’da Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve yüzyılın lideri Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğanı kıyaslama acziyetinde bulunan bu şahıs bugün de salyalarını akıtarak liderimize Saddam Hüseyin benzetmesi yapmış ve adeta ağa babalarına sinyal göndererek tehdit etmiş gibi görünse de aslında yardım dilenmiştir.
Çünkü katlettikleri bebeklerin, kadın ve çocukların ahı tüm vicdanları yaralarken mazlum kanı bulaşmış elleriyle yazdığı bu ifadeler bir suçluluk psikolojisinin tezahürü, hesap verecekleri güne duydukları korkunun yansımasıdır.
Dün milyonlarca insanın ölümüne sebep olan, Yahudi soykırımı yaparken kendisini çok güçlü, çok kudretli, yenilmez gören Hitler nasıl desteğini aldığı tüm ülkelerle birlikte tarumar olduysa, 8 binden fazla Bosnalı’yı dünyanın gözü önünde katleden Bosna Sırplarının lideri Mladiç Karadziç nasıl mahkemeye çıkıp hesap verdi ve bugün hapiste ölümü bekliyorsa eninde sonunda katil Netanyahu ve onu alkışlayanlar da Gazze’de işledikleri insanlık suçunun hesabını verecekler.
Tarih boyunca olduğu Türkiye mazlumun ve mğdurun yanında olmaya her zaman devam edecek, adaleti, vicdanı ve insani değerleri merkeze alan politikalarıyla Türkiye, dünyadaki bu zulüm düzenine meydan okumaya devam edecektir.
Dinlediğiniz ve sabrınız için teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.