İdris YAVUZ /Gazeteci Yazar


YABANCI BİR YAZAR GÖZÜYLE İSLAMİYET 

Doğu bilimleri ile uğraşan ve on dokuzuncu yüzyılın sonunda yaşamış İngiliz araştırmacı yazar Lord John Davenport’un “Hazret-i Muhammed ve Kur’ân-ı Kerim’den Özür Diliyorum” isimli İngilizce kitabı önce Londra’da sonra 1928’de Türkçesi yayınlanmış ve tercümesi Ömer Rıza’ya aittir


Lord John Davenport’un eserinden anlattığı, Hz. Muhammed’in (SAV) islama ait yaşantısını,  günümüz siyasetçi ve yöneticilerine örnek olsun diye kaleme aldım ve siz okurlarımla paylaşmak istiyorum;
     "Hz. Muhammed (SAV) in hayatı sade ve samimiydi. Asla bencil değildi. Kendi çıkarı için farklı muamele istemezdi. Halk arasında fakir, zengin,  memur, amir, makamı ve konumu ne olursa olsun herkese eşit davranırdı.
         Bir yere, bir topluma geldiğinde kendi için ayağa kalkmalarını istemez, el öptürmezdi.“Sevginiz kalbinizde olsun” derdi. Halkın arasında olmaktan mutlu olurdu. Gurur ve kibirli olanları sevmezdi. Bir toplumun içinde olduğunda peygamberin kim olduğu belli olmazdı. Mecliste otururken ayaklarını asla uzatmazdı. Başkaları konuşurken asla onların sözünü kesmez, tebessümle dinler, hoşgörülü davranırdı. Az ve öz konuşurdu. Karşısındaki insanı zor duruma sokacak soru sormaktan kaçınırdı.
       Hz. Muhammed (SAV)  hayatı çok severdi. Hurma, et, süt, ekmek tercih ettiği yiyeceklerdi. En çok sevdiği baldı. Elbiseleri sade idi. Erkeklerin ipekler içinde gezmesine, kadın süsleri takmalarına itiraz etmez, fakat hoş da görmezdi. Bu arada hiç kimsenin hürriyetine de müdahale etmezdi.
Onun yaşantısında temizlik ve sadelik vardı.  Evi küçük odacıklardan ibaretti ve gösteriş yoktu. Lüks hayat içinde yaşayan, zengin ve istismarcı sınıfın halkı ezdiği,  küfür ve zulmün yoğun olduğu dönemde bu sadelik ne muazzam bir olaydı.
         Hz. Peygamber herkesi güler yüzle karşılardı, nezih ve masum latifeler yapardı. Muhatabına konuşurken “Ben” kelimesini asla kullanmazdı, dedikoduyu sevmezdi. Başkalarının kusurlarını ne söylerdi nede yanında söylenmesine izin verirdi. Yalan sözden nefret ederdi. Hoş görüyle bağışlamayı severdi.
Adaletin uygulanması noktasında onun için dost, düşman, Müslüman, putperest, Hıristiyan, Yahudi fark etmez, hepsine eşit davranırdı. Düşmanları, aralarında halledemedikleri konularda Hz. Muhammedi, “El Emin” sıfatıyla hakem tayın ederlerdi.
Kendisi açken, açları doyurduğu zamanlar olmuştur. Hastaları ziyaret eder, cenazelerin arkasından giderdi. Onun ağzından kötü söz çıkmazdı. “Dinde zorlama yoktur” ifadesiyle zorla taraftar kazanmayacağına inanırdı.     
    Hz. Muhammed “Âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberdi ” O, her zaman ilme, mantığa, ahlaka ve vicdana dayanan bir hayat tarzını benimsemiştir.
Son dinin son peygamberi, aynı zamanda başkomutan ve devlet başkanı Hz. Muhammed (SAV)  çölün kumları gibi dağınık bir toplumun içinden çıkıp beş yüz milyonluk bir kitleyi arkasından sürüklemesini bilmiştir.” İfadelerine yer vermektedir.
     Bu gün İslam adına mangalda kül bırakmayanların doğruyla yanlışı, güzelle çirkini, haklı ile haksızı, günahla sevabı, istismarla gerçeği ortaya koyma noktasında ne kadar samimi olduklarını, ne ölçüde onun koyduğu kurallara uyduklarını teste tabi tutmamız gerekmez mi?