Dr. Fatmagül Saklavcı


SİVAS İLİNDE . ÇUBUKÇULUK

Tarih öncesi devirlerden itibaren sağlamlığı ve dokusuyla kullanıma elverişli bir malzeme olan ağacın yontulup, işlenmesi ve süslenerek kullanım eşyası haline getirilmesine ahşap işçiliği adı verilmektedir.


Sivas iline ait geleneksel el sanatlarından birisi olan ve geçmişi 18. yüzyıla kadar uzanan çubukçuluk ahşap işlemeciliği çeşitlerinden birisidir. Ağızlıkçılık olarak da adlandırılan çubukçuluk ahşap malzeme üzerine işlemeler yapılarak ağızlık, kalem, isimlik, tığ sapı, şamdan, tükenmez kalem gibi eşyalar hazırlanan bir sanat dalıdır. Çubukçulukta geleneksel olarak kullanılan ana malzeme Sivas, Tokat, Erzincan, Kars ve Ağrı’da yetişen “germişek” ağacından sağlanmaktadır. Bu ağacın seçilmesinin sebebi dallarının oymaya uygun olması ve zehirli maddeleri içerisine emmesidir. Germişek ağacı tabiatta azalmasından dolayı koruma altına alınmış, günümüzde yerine kavak ve gürgen ağacı kullanılmaktadır.

 Günümüzde Sivas’ta çubukçuluk işi ile uğraşan birkaç usta ve atölye kalmıştır. Bu ustalardan Erol Açıl, Abdulkaya Yazarlı, Ali Yazarlı ve kardeşleri babalarından öğrenip devraldıkları sanatı yaşatmaya çalışmaktadırlar. Babalarının ustası Ferit Usta’nın sanatı öğrendiği kişi ise aynı zamanda şehrin manevi şahsiyetlerinden birisi olan Şeyh Aziz Baba’dır. Sivas’ta sanatın son yüzyıldaki en önemli temsilcisi ve piri olan Aziz Baba, “Çubukçu Azizi Baba” olarak da bilinmektedir, evlenmemiştir ve 1944’te ölmüştür. Mezarı Halifelik Mezarlığı’ndadır.

 Ferit Usta, Bilecik’te yapılan boyalı ağızlıklara alternatif olarak Sivas ağızlıkları üzerine ibrişim ve buğday sapları kullanarak motif ve yazı örme işini geliştirmiş ve Sivas’a özgü bir tarz yaratmıştır.

Kuruyan germişek çubukları istenilen boyda kesildikten sonra ısıtılarak esnekleştirilir ve doğrultulur. Tornaya bağlanan malzemenin kabukları soyulur. Bu işleme taslak alma adı verilir.   Tornada oluklu keski aletleri yatay ve dikey tutularak yüzeyine şekiller verilerek dış çizgileri oluşturulur. Nakış keskisi işlemi ile nakış verilir. Şekil verilen malzeme zımparalanarak fazlalıkları alınmakta ve pürüzler giderilmektedir. Zımparalama işleminden sonra içi oyularak boyama işlemine geçilmektedir. Boyama işleminde önceleri renk vermesi için kezzap kullanılırken şimdi renklendirmek için kezzabın yerine boya kullanılmaktadır.

Boyanarak hazırlanan malzeme üzerine mevsiminde tarlalardan toplanan arpa ya da buğday sapları ve ibrişim kullanılarak yazı ve süsler örülmektedir.  Kalınlığına göre üçe ya da beşe dilimlenmiş buğday ve arpa saplarının hepsi aynı hizada malzeme üzerine dizilir. Bu aşamadan sonra cehri üzerine iki kat sarılmış ibrişimin ucuna düğüm şeklindeki ilk ip geçirilerek örme işlemine geçilir. Tasarlanan yazılar ve motifler bir pens yardımıyla saplar ve ibrişimlerin alttan ve üstten geçirilmesiyle oluşturulur. Yazıların haricinde civankaşı, hasır, yılan kıvrımı, gül gibi çeşitli modeller işlenmektedir. Örme işini 50 senedir yapan son ustalardan Can Sert bu işi çocukluk yaşlarında Kaya Yazarlı’nın amcası ve bu sanata 7 yaşında başlayan Abdullah Yazarlı’dan öğrenmiştir.  

İbrişimle süsleme zahmetli ve zaman alan bir işlem olduğu için bugün bu işi yapan kişi neredeyse kalmamıştır. Ustalar günümüzde masa üstü için hazırladıkları ahşap eşyaları folyo ile süslemeye başlamışlardır. Süsleme işi için özel olarak hazırlanan folyoların üzerine yazılar ve desen işlenmekte, oluşan boşluklar siyaha boyanmaktadır. Dar mekânlarda zor koşullarda çalışarak ayakta durmaya çalışan ustalar mesleklerini öğretecek ve yaşatacak çırak bulamamaktadır. Küreselleşmeye karşı direnen çubukçuluk, gümüş işlemeciliği, bıçakçılık, yemenicilik, boynuz işlemeciliği, sepet işçiliği gibi zanaatların hayatta kalması ve gelecek nesillere aktarılabilmesi için bu işe gönül veren kişilerin desteklenmesi ve uygun koşular sağlanması gerekmektedir.   

Dr. Fatmagül SAKLAVCI