İdris YAVUZ /Gazeteci Yazar


RİYA VE BÜHTAN

Riya; gıybet etmek, ikiyüzlülük demektir. Bühtan ise suçsuz insana iftira atmak, yalan söylemek, asılsız isnatta bulunmaktır. Son zamanlarda bu iki sözcük sosyal medyada, televizyon ekranlarında, siyasetçiler tarafından sıkça söylenmektedir.


İçinde bulunduğumuz konumda iftira ve dedikodu ile insanlar arasındaki sevgi ve saygı azalmakta, toplumsal problemler yaygın hâle gelmektedir.
Eğer bir kimsenin yüzüne karşı ya da arkasından (kör, topal, sağır vs gibi) nefsine ağır gelecek sözler kullanılırsa buna gıybet; bunun aksi ise (bühtan) iftiradır.
Kuran-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Bir kısmınız, bir kısmınızın gıybetini yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette bundan tiksinirsiniz değil mi? Allah’tan korkun! Muhakkak ki Allâh Tevvab’dır, Rahim’dir.” (49.Hucurat: 12)
Kuran’ın ifadesi ile dedikodu ve iftira, ölü kardeşinin etini yemek kadar tiksindirici bir fiildir! İşte bunlar bir Müslüman’da olmaması gereken ahlaki kurallardır.
“İnsanları arkadan çekiştirmeyi, yüzlerine karşı da el, kaş, göz işaretleriyle alay etmeyi âdet hâline getiren her bir kişinin vay hâline!” (Hümeze s.a.1.)
“Yalan söyleyenler, iftira edenler ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların tâ kendileridir.” (Nahl s.a 105)
Hz. Muhammed (sav) Ayşe validemizle birlikte evlerinin önünde sohbet ederlerken önlerinden geçmekte olan Safiye isminde bir kadın için: 
– Ya Rasulullah şu hanınım boyu ne kadar da kısa, dedi.
– Ya Aişe! Öyle bir söz konuştun ki ona isnat ettiğin söz gıybettir, denize atılsa denizi bulandırır ve kokutur.
Hz. Aişe:
– Ama ya Rasulullah, ben onda olan bir özelliği anlattım.
Rasûlullâh (sav): 
– Söylediğin kusur şayet onda varsa bu bir gıybettir, eğer onda yoksa ona iftira (bühtan) etmiş olursun!” buyurdu. (Müslim)
Diğer bir hadiste ise “Kıyamet gününde iftira ve yalanla başkasına suç isnat edenlere, malını haksız yere yiyenlere büyük bir ceza vardır. Bunlar, dünyada namaz kılmış, oruç tutmuş, zekât vermiş olsalar bile söz konusu ibadetlerin sevabı kendileri için yeterli olmayacaktır. 
Tam tersine bu ibadetlerden elde ettikleri hayır ve sevap, muhataplarına yaptıkları haksızlığın bedeli olarak kul hakkı şeklinde verilecek ve kendileri servetini kaybetmiş bir müflis gibi boş ve çaresiz kalacaklardır.” buyurdular. (Müslim, Birr 59.) 
Merhum, Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy “Hayat bizi o kadar çok alıştırdı ki ikiyüzlü insanları sever olduk, çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanları görmeye başladık.” diyor.
Kuyumcular değerli madenlerin ayarını yâda sahte olup olmadığını anlamak için mihenk taşı kullanırlar. Türk Dil Kurumu’na göre “mihenk taşının” mecazi anlamı birinin değerini, ahlakını anlamaya yarayan ölçüttür.
İslam’a inanıp da gereğini yerine getiremeyenler için bir sözüm yok. Fakat yukarıda bahsedilen mihenk taşı gibi ayet ve hadisler ışığında vatana, millete ihanet edenler, müfteriler, ikiyüzlü sahte şeyhler, vakıf adı altında İslam’ı kendi amaçları doğrultusunda kullananlar ölçüp biçilse ortaya ne çıkacak dersiniz? Bütün bunların değerlendirilmesini okurlarıma bırakıyorum.