Dr. Fatmagül Saklavcı


HARAM AYLAR AŞURE VE KERBELA FAİCASI

Bu konuyu köşemde daha önce, yani Muharrem ayı çıkmadan enine boyuna yazmayı planlamıştım ama evdeki hesap çarşıya uymadı.


HARAM AYLAR AŞURE VE KERBELA FAİCASI       

                Bu konuyu köşemde daha önce, yani Muharrem ayı çıkmadan enine boyuna yazmayı planlamıştım ama evdeki hesap çarşıya uymadı. İlk yazım Muharrem Ayının çıkışına denk geldi. O ilk yazımda köşemi tanıtmak, daha sonra önemine binaen bu konuya değinmek fikri daha ağır bastı. Haram aylardan biri olan Muharrem ayı çıkmış olmasına rağmen, konu hassas olduğu için bu yazımda okuyucularımla paylaşacağım.

                Önce Haram Aylar kaçtır, bunun Kurandaki yeri ve hükmü nedir, bizlere ne gibi mesajlar veriyor? Bunu görelim.     Haram aylar Recep, Zilhicce, Zilkade ve Muharrem aylarıdır. Kuranı Kerimin Bakara 194-217 Maide suresi 2-97 Tevbe suresinin 5-36 Ayetleri olmak üzere altı Ayette yer almıştır. Merak eden okuyucularım bu ayetlere bakabilirler. Ancak ben Bakara Suresinin 194. Ayetindeki İlahi mesajı buraya almakla yetineceğim. ?Haram Ay Haram Aya karşılıktır. O Ayda onlar sizinle nasıl çarpıştılarsa sizde onun gibi bir ayda onlarla çarpışın. Bütün hürmetler karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa sizde onlara size yaptıkları bir tecavüz gibi saldırın ama Allahtan korkun ve bilin ki Allah takva sahipleri ile beraberdir.? (Bakara 194)

                Bu Ayetten anladığımız önemle vurgulanan saldırı değil savunmadır. Yani İslam düşmanları saldırmadıkça kan dökmeye müsaade edilmemiş, ancak Müslümanlara saldırmaları halinde ruhsat verilmiştir. Yukarıdaki İlahi Mesajda haddi aşmamayı, misliyle mukabele edilmesini emrediyor. Haram Aylara eski cahiliye Arapları da saygı gösterir. Bu aylarda kabileler arasında savaş yapılmaz kan dökülmezdi.

                Ne yazık ki Kerbela gibi vahim ve elim bir hadise Hicretin 68. yılı Haram Aylardan biri olan Muharrem ayında hem de içerisinde birçok harikulade olayların cereyan ettiği Mübarek Aşure gününde vukua gelmiştir. Peygamber Efendimizin sizlere iki şey emanet ediyorum. Bunlardan biri Allah´ın kitabı Kuran-ı Kerim, diğeri benim Ehlibeytimdir. Bunları koruyunuz dediği halde böyle dehşet bir olayın vukuu İslam tarihi bakımından utanç vericidir. Bu gibi olaylar ibret alıp ders çıkarmak, bir daha aynı hataya düşmemek için önemli ikaz ve uyarıları içinde taşıyan olaylardır. Tarih tekerrürden ibaret derler, ?hiç ibret alınsa tekerrür mü ederdi?? diyor şair. Aşure gününde yas tutmak, zincirlerle sine dövmek 1360 küsür yıl önce İslam Dünyasına ekilen fitne ve fesat tohumlarını hala canlı tutmak bu elim olaydan ders çıkarmadığımız anlamına gelmez mi?

                İslam dünyası, ekilen bu fitne ve fesat tohumu sonucu Osmanlı´ya gelinceye kadar Ehl-i Kıble savaşları yaşamış ancak Osmanlı´nın güçlü olduğu dönem içinde rahat ve huzura kavuşmuş, Osmanlı´nın yıkılıp parçalanması ile Batılı Emperyalist devletlerin oyuncağı haline gelmiştir. Bu gün maalesef güçlerini kaybetmiş birlikleri bozulmuş kan revan içerisinde büyük bir kaosa sürüklenmiş olup, debelenip durmaktadırlar. Bir zamanların medeniyet merkezleri olan o güzelim şehirlerin bir çoğunun alt ve üst yapıları tamamen tahrip edilmiş, sanayi ve ticaret tamamen çökmüş, maddeten ve manen iflas etmişlerdir. Sade Suriye´de 4 yılda 400.000 insan başlarındaki diktatör tarafından acımasızca katledilmiş, 2 milyonu ülkemizde olmak üzere, 7 milyondan fazla Suriye´li yerinden yurdundan edilmiş, mülteci durumuna düşürülmüş her Allah´ın günü ilkel sallar ve lastik botlarla Avrupa´ya geçmek isterken denizde boğularak hayatlarını kaybeden Müslümanların görüntüleri yüreğimizi kanatmaktadır. Burada yazdıklarım ve yazacaklarım hepinizin malumudur. Sözü fazla uzatmaya gerek görmüyorum. Buraya 1995 yılında yayınlamış olduğum Mayınlı Yol isimli şiir kitabımda İslam dünyasının hali pürmelalini anlatan bir şiirimi koyuyorum. Aradan geçen 20 yılda müspet manada hiçbir şeyin değişmediğini daha da kötüleştiğini böyle giderse bu günden yarına değişmeyeceğini görmüş oluruz.

İSLAM DÜNYASI VE  HALİ PÜRMELALİMİZ                                         

Bir hazin manzara ki sızlatır yürekleri,

Hayalden sıyrılıp bir an, görelim gerçek

       Tesbih tanesi gibi dağılmış Müslümanlar,

       Başlarına baş olmuş ipotekli adamlar.

 Kiminin başında bir şeyh, kimisinde kral var,

Geçit vermez İslam´a taştan katı kural var.

        Hiç birinin rejimi benzemez diğerine,

        Viran olmuş gönüller, dönmüş yangın yerine.

Elli iki devletçik hep alt alta dizilmiş,

Üstteki tepinirken alta düşen ezilmiş.

         Sınırlar kanla değil cetvel ile çizilmiş,

         Birinin mülkü alınıp diğerine yazılmış.

Sınıra dikilen her taş olmuş bir çiban başı,

Bir sınır taşı için kopar kıyamet savaşı.

         Birimiz diğerine amansız düşman edildik,

         Zalim karşısında kedi, mazluma aslan kesildik.

Müslümanın gırtlağı elinde Müslümanın,

Bu hüsran değil ise, manası ne hüsranın?

        Sabahı-haşre kadar sukuta dalmış devler,

        Devlere bekçi olmuş, çöldeki bedeviler.

Şeytanlar taht kurmuşken şu gönül sarayında,

Dağda şeytan taşlanır, senenin bir ayında.

        Ne olur Allah aşkına bir taş da kendine at,

        Tüm insanlık kurtulsun haydi eyleme inat.