Orhan ARSLAN /Eğitimci -Yazar


FATA  NİNE  KİM  BİLİRMİSİNİZ 

Bu haber çok önemli. Avrupa'nın göbeğinde verilen bir mücadelenin Müslüman bir kadının lehine  sonuçlanması açısından çok önemlidir... Tarihe  mermere yazılan yazılar gibi yazılmıştır... 


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sırplar tarafından Boşnak nine Fata Orlovic'in bahçesine izinsiz inşa edilen kilisesinin yıkılmasına karar vermişti. Kilisenin yıkılmaması için kendisine teklif edilen parayı reddeden Boşnak nine, 11 yıl süren hukuk mücadelesini 2010'da kazansa da mahkemenin kararı asla uygulanmamıştı. 

Yıllar süren zorlu mücadelesi sonunda nihayete erdi. Fata ninenin bahçesine dikilen korsan kilise bugün yıkıldı. 

Bosna Hersek savaşında Sırplar tarafından sürgün edilen ve geri döndüğünde evinin bahçesine kilise yapıldığını gören Müslüman nine Fata Orloviç, kilisenin kaldırılması için mahkeme savaşını kazanmıştı. Nana Fata'nın haklı mücadelesi bugün son buldu ve kilise sabah yıkıldı. 

Bu olay bana önceden yazmış olduğum Tuna Nehri Akmam diyor, makalemi hatırlattı. Tekrar paylaşıyorum. 

 

TUNA    NEHRİ    AKMAM    DİYOR 

Kulaklarımızda; bir hüzünlü türkü, bir marş gibi,  dinlenerek, bizi duygulandıran işittiğimiz; ender sözlerden biridir. Bir ayrılışın, kopuşun, destansı hikayesini anlatır. Biz hikaye gibi algılayabiliriz. Aslında, Bu Marş; Osmanlının hangi oyunlarla balkanlardan kopuşunun acıklı, hüzünlü, bir o kadar düşündürücü serüvenini anlatan, belgesel gibidir. 

Tuna nehri, o çağlarda Osmanlı topraklarından; nazlı bir gelin gibi süzülerek, Karadeniz'e boşalmaktadır. Her ne kadar doğuşu o topraklarda olmasa bile; hırçın, deli, kimi zaman taşkın veren; en geniş, su yüzeyi yüksek hali, Osmanlı topraklarında idi. Şimdilerde; uzaklarda kalmış, bizlere küskün, yakın zamanlarda; o coğrafyada yaşanmış acımasız, destansı olayları, anlatırcasına; bir rüzgar esintisi ile, kulaklarımızda çınlamaktadır. Bir başka şeyler söyler bize; Tuna... Hatırlatmak ister... 

Bu türkünün bir yanında; Osman Paşa ve ordusunun yaşadıkları sıkıntılar içi, içe işlenmiştir. Yine sanki, azgın kıyıya vuran; su kitleleri,  sert ve horultulu hali ile; Bu Toplumun asırlardan beri, kendi içerisinden yetişen, ihanetlerini mırıldanır, gibidir. O nedenle çok hırçın ve sert, kontrol edilemez hale gelir. Bu hikayenin Avrupa'daki başlangıcı, Viyana kuşatmasındaki, ihanetle başlar... Kısacası; bizi, bizden biri yaralamıştır... 

Hani şair, şiirinde; Sakarya nehrine hitaben; ''NEREDE KARDEŞLERİN, CÖMERT NİL, YEŞİL TUNA...''  Derken, bu Tuna nehrini kast etmiştir. Sakarya nehrine, onların öksüz, terk edilmiş bırakılmasının, hesabını sorar gibidir. Aynı zamanda; bir çöküşün, yıkılışın en büyük nedeninin ihanet olduğunu, belgesel, gibi anlatır bizlere... Hem Nil topraklarının, hem Tuna topraklarının, nasıl bir ihanetle Osmanlıdan koparıldığı malumdur… 

Evet, yakın tarihimiz, Osmanlının yıkılış döneminin; bu tür ihanetlerin, boy gösterdiği, yeşerdiği bir ortam olma özelliğini korumaktadır. 

Yine yakın tarihimizde Avrupa’nın göbeğinde Müslüman Boşnaklara yapılan zulüm, soy kırımı tarihe bir kara leke olarak eklenmiştir. Sırp saldırganların Bosnalı Boşnaklara siz Türk'sünüz, diye saldırdıklarına Dünya Alem şahit olmuştur. Yani Türk demek Müslüman demektir. Hristiyanlar İslam'a karşı olan kinlerini bir kez daha ortaya koymuşlardır. Yapılan katliamlar hem de Nato askerlerinin gölgesinde yapılmıştır. Osmanlı yaşasa idi, buna müsaade eder mi idi? Asıl soru budur… Yani asırlar önce Endülüs'te  yaptıklarını burada tekrarlamışlardır. Meydanlardan günlerce kan akmıştır...

Cihan şunu bilmelidir; Zaman, o kadar acımasızdır ki; Bugün, o olayları hatırlamaktan uzaktır. 

Bosna'da yaşananlar, Sanki, bir sinema şeridine kaydedilmiş, film gibi hatıralarımızda, canlanır. İçeriğinin ne kadar acılarla dolu olduğu, sonucunun çok ağır bir ihanet olduğu, gözlerden kaçmaktadır. O bir film değil, yaşanmış gerçektir... Asırlarca dost olarak yaşadıkları insanları katleden bir canavara dönüşmüşlerdir. Sırplar ve Hırvatlar sanki Boşnaklardan Osmanlı döneminin hesabını sormuşlardır. İnsanca hürriyet içerisinde incinmeden mala ve can emniyetlerine dokunulmadan yaşanılan yılların hesabını sormuşlardır. İnsanoğlu nankörlüğünü bir kez daha ispat etmiştir. 

Günümüzde, geleceğimiz için;  bu ibret dolu olayları iyi analiz etmek, sonuçlarını iyi değerlendirmek zorunda olduğumuz günlerdir. Şimdilerde; Tuna Nehri, belki de, söylediğimiz, mırıldandığımız; türküler kadar, hafızalarımızda yer almaktadır. Ancak, gerçek bu değildir.  Aynı zamanda, Tuna; Koca bir ihanet, kan, kin, nefret, katliam, acımasız ve öldürücü bir göç, kavramlarını da bize hatırlatmalıdır. Balkanların, o coğrafyanın simgesi olduğunu hatırlatmalıdır. 

Bugün, Tuna Nehri simgesinin bize hatırlattığı acımasız günleri yaşamamak için; ihanetlere, oyunlara, altın tepsilerde sunulan zehirlere, içerimizde sürekli dışarı ile irtibat içerisinde olan, işbirlikçi hainlere dikkat etmek zorundayız. Bu coğrafyanın yeni TUNA nehri türküleri, bestelenmesini istemiyorsak; uyanık olmak, boynumuzun borcudur.  Çok yakınlarda bize; siyah rengini tanıtmak için, kapkara diyerek, siyah rengini daha da korkunç hale getirenlerin; neden birden bir, aynı renge bembeyaz demelerini anlamamız lazım. Bu uğurda kafa yormamız lazım...  Düşüncemizi, zorlamamız lazım... 

Bugün Fata Ninenin bu kazanımı umarım Bosna savaşındaki katillerin gerçek yüzlerinin ortaya çıktığı, yargılandığı, cezasını aldığı, hale dönüşür. Batının Kendilerinin soy kırıma göz yumduğu gerçeğini aynen Fata Ninenin arsasındaki kilisenin yıkılması gibi olur. Gerçek gün gibi ortaya çıkar… 

Evet bir name yükselir o topraklardan. Pek hüzünlü, pek manidar…  Estargon kalesi su başı durak… 

Payitaht dizisinin son sahnesi, çok önemlidir... Cenaze alayı gönülleri perişan etmiştir. Ve tarihe geçen bir söz vardır. '' ÇANAKALEYİ ASLA GEÇEMEYECEKLERDİR...''  Ulu hakanın o ileri görüşü gerçekleşmiştir...