Orhan ARSLAN /Eğitimci -Yazar


Enerji yatırımları zorunluluktur

Türkiye'nin en büyük dünyanın ise beşinci en yüksek barajı olma özelliğine sahip Yusufeli barajı Cumhurbaşkanı Erdoğan katılımı ile geçen yıl açıldı.


2,5 milyon kişinin elektrik ihtiyacını karşılayacak proje ekonomiye katkısının yanında özellikleriyle de göz dolduruyor. Su yüksekliği 165 metreyi geçince, elektrik üretimine başlayacak.

ÜLKEMİZE yapılan rüzgâr enerjisinden, GÜNEŞ enerjisinden yararlanma, ondan istifade etme amaçlı, yatırımı destekliyoruz. Sebep olanları hem Ülkem hem halkımız adına tebrik ediyorum. Tüm Ülkemde, bu tür yatırımların devamını diliyorum. Enerji açısından, çok fazla açığımız olduğunu bildiğim için; seviniyorum. Bütçemizin yarıya yakınını enerji elde etmek için; yabancılara para verdiğimizi düşünürseniz, olayın önemini biraz daha iyi anlarsınız. Bu anlayışla, enerji açığımızı kapatacak, tüm çalışmaların bir an önce hayata geçmesini bekliyorum. Ülkeyi yönetenlerin, bizi başkalarına muhtaç etmeyecek, çalışmalar yapmasını heyecanla izliyorum. Düşünün; eskiden gelirimizin yarıya yakınını enerji için, başkasına vermekteyiz. Eğer, enerjimiz, kendimize yeterse; o dışarıya verdiğimiz yüklü miktarı Ülkemizin, ihtiyacı olan başka alanlarda kullanacağız. Buna sevinmemek olur mu?

Her zaman olduğu gibi, kimileri bu yatırımlara karşı çıkacaklardır. Kendilerine göre; haklı olduklarını iddia eden, nedenler ortaya koyacaklardır. Çevre, doğa edebiyatı yapacaklardır. Söyledikleri şeyler doğru olabilir. Biz, söyledikleri şeylerin doğru, ya da yanlışlığını tartışmayacağız. Tartışacağımız şey; hem teknolojinin tüm imkanlarını en zirve şeklinde israf ederek kullanacaksınız, hem de bu tür enerji yatırımlarına karşı çıkacaksınız.

Kardeşim, kullandığın tüm eşyalar enerjiye ihtiyaç hissetmektedir. Örneğin, çamaşır makinesi, telefon, tüm beyaz eşyalar... üstelik, her alışveriş merkezinde bulunan yeme, içme yerlerindeki mikro dalga fırınlar. Hem keyifle yiyip içeceksiniz hem de iş olsun diye enerji kaynaklarımız açısından dışa bağımlılığı azaltacak olan tüm çalışmalara, çeşitli nedenlerle karşı çıkacaksınız... Üstelik bu eylemleri yaparken, Ülkeyi en çok sizin sevdiğinizi iddia edeceksiniz! Buna sadece gülünür.

Tüketim çılgınlığının esiri olmuş bazı kişilerin, bu tür yatırımlara karşı çıkmaları, kendi, kendilerini yalanlamaktan başka bir şey değildir. Onlara önerim: gidin dağ başında, hiçbir enerjiye ihtiyaç hissetmediğiniz, doğal ortamlarda hayatınızı devam ettirin. Yok, bu hayatı tercih ediyorsanız, her türlü imkanlarından keyifle yararlanıyorsanız; karşı çıkıyormuş, gibi yapılan eylemlerle kendinizi kandırıyorsunuz, demektir. Sosyal hayatınızda enerjiye bağlı olarak, bir aksaklık meydana gelince; kızgınlığınız zirve yapıyor. Örneğin; 24 saat elektriğiniz gelmesin, suyunuz akmasın, kışın en soğuk gününde doğal gazınız çalışmasın, o zaman görelim sizlerin samimiyetini. Dünyayı ayağa kaldırırsınız...

Belki, tezek toplayıp kışı geçirmeyi hedeflersiniz. Yahut kömür ocaklarında, kendinize yetecek kadar kömür çıkarırsınız. Ormandan günlük odun toplar gelirsiniz... Böyle bir hayat sizi daha mutlu ediyor ise; kolayı var, söylediğim şeyleri uygulayarak, hayat tarzınızı yaşamayı değiştirebilirsiniz...

Devletlerin ne kadar güçlü olup, olmadığını algılamak için; enerji kaynaklarının varlığına bakmak lazımdır. Ülke olarak; üzülerek ifade edelim, arabalarımızın yakıtlarını, kışın kullanacağımız doğal gazı, vazgeçemediğimiz elektrik enerjisini, günlük hayatta kullandığımız enerji kaynaklarımızın, yarıdan fazlasını dışarıdan satın alıyor idik. Böyle olunca; dışa bağımlılığımızı varın siz hesap edin.

Şimdi, doğalgazı çıkarıyoruz. Petrol arama girişimlerimiz tüm hızı ile devam ediyor. Hatta bazı kuyulardan Gabar  DAĞI gibi, petrol çıkarılıyor. Rüzgâr panelleri, Güneş enerjileri devreye sokuluyor. Ele muhtaç olma oranımız gittikçe düşüyor. Bakın doğalgaz hanelerde indirimli kullanılmaya başlandı. Araştırma gemilerimiz, durmadan çalışıyor.

Günlük hayatınızda ne kadar enerji kaynağına ihtiyaç hissediyorsunuz? Bir de bu kaynakları, gereksiz yere israf ederek kullanmaktayız ki; işin acı taraflarından biridir. Her yanan lambanın yanına; gereksizse söndür, ikazını koyma zorunluluğu hissediyoruz. Neden? Çünkü, insanımız o, alanlarda yeteri kadar bilgilendirilmemiştir. Senelerce, eğitim ve öğretim kurumlarımızda; insanımıza, bir lambayı söndürmeyi dahi öğretemiyorsak; neyi konuşuyoruz. Ondan sonra; okul, sınıf, öğretmen, öğrenci, idareci, yönetmelik, müfredat programı, tayin ve atama yönetmeliği, ücret, maaş...  Bu kadar kavramı sıralamaktan yoruldum. Sonuç; bir lambayı dahi kapatmayı öğretemediğimiz kitleler, hayatı ve sosyal yaşamı algılayamamış insanlar...

Acaba eğitim ve öğretim kurumlarımızda anlattığımız, öğretmeye çalıştığımız bilgileri, uygulamaları, hangi hayat şartlarına göre anlatıyoruz. Mesleğini düzgün, ideal, doğru bir şekilde yapan insanları, bu eleştirilerin dışında tutuyorum. Çoğunun yukarıda saydığım eleştirilerle iç, içe olduğu zannını taşıyorum. Allah, özellikle insan yetiştirme konusunda yardımcımız olsun, bizleri başarılı kılsın...

Bu çağda enerjiye sahip olmak hayattır, enerji bağımsızlıktır, enerji kaynağının kendi, kendine yetmesi bir idealdir. Karşı taraflara karşı, dik durmadır. Ele muhtaç olmamaktır. Dostunun çok olması demektir. Enerjiye sahip olmak güç demektir. Ağırlığını tüm devletlere hissettirmektir. Enerji açısından başkalarına muhtaç olmak ise; bu kavramların tam tersidir. O halde enerji konusunu iyi anlayalım, anlatalım. Kullanımına dikkat edelim. Söndürülmeyen bir lambanın faturasının Ülke bağımsızlığı ile, ilgili bir davranış olduğunu unutmayalım. Bu alanda çalışma yaparak, bizleri enerji bağımlılığından kurtarma çabası içerisinde olanları ayakta alkışlayalım...

Yeni enerji kaynakları ile bizi buluşturan tüm yetkililerden ALLAH razı olsun. Allah devamının gelmesini nasip etsin...