Dr. Fatmagül Saklavcı


BİR GARİP YOLCU

BİR GARİP YOLCU İlkyazıma Rahman ve Rahim ve din gününün sahibi olan yüce yaradanımız Allah C.C ismi ile başlamak istiyorum.


BİR GARİP YOLCU

İlkyazıma Rahman ve Rahim ve din gününün sahibi olan yüce yaradanımız Allah C.C ismi ile başlamak istiyorum.

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

     Canımdan aziz bildiğim çok değerli okurlarım ve muhterem hemşehrilerim. Bir kardeşiniz, bir hemşehriniz olarak ben; 1992-1993 yıllarında Bizim Sivas Gazetesi´nde idari işler müdürü olarak gazeteyi yönettim ve köşe yazıları yazdım. O yıllara ait çok güzel anıları halâ gönlümde taşıyorum. 1998 yılında aranızdan ayrılıp İstanbul´a taşındım. O günden sonra da kalemi elime alıp tek bir satır yazı yazmadım. Çok değerli kardeşim Naci YILDIZ Beyefendi´nin arzu ve ricası üzerine bundan böyle haftada bir, BİR GARİP YOLCU olarak sizlerle birlikte olacağım. Şimdiden söyleyeyim, yazılarımda politik söylemlerden oldukça uzak durmaya çalışacağım. Artık o 1992-1993 yıllarındaki heyecanlı dönemler bir mazi olarak kaldı. Yetmiş yaşına merdiven dayamış bir amcanız, bir ağabeyiniz, bir kardeşiniz olarak " HAMDIK, PİŞTİK; YANDIK" Artık olgunluk dönemini de geride bırakarak, yaşlılık dönemini yaşıyoruz.

       Şimdi köşemin ismi neden bir garip yolcu? Onu açmaya çalışacağım. Önce garip kelimesinin üzerinde durmak istiyorum. Kavram ve kelimeler yerli yerine otursun ki mevzu daha iyi anlaşılabilsin.

       Garip: Kullandığımız dilde manâ itibari ile gurbette olan, kimsesiz, biçare anlamına geldiği gibi, olağandışı bir durumla karşılaştığımız zaman " Aaaa ne kadar garip, ne acaip, ne garip bir durum" şeklinde duygumuzu ifade ederiz. Olağandışı bir yaratıkla karşılaştığımız zaman " Hilkât garibesi, çok garip bir yaratık" der geçeriz. Kelimeler ve kavramlar yanlış kullanıldığı, saptırıldığı için gerçekte ne manâya geldiğini hiç düşünmeyiz.

      İslâm terminolojisinde garip kelimesinin manâsı hiç de bizim kullandığımız anlamı taşımaz. Biz gurbet, uzaklık anlamını yüklerken islamda kurbiyyet, yakınlık anlamını taşır. Allah kendisine en yakın veli kulları için " Mukarrebun" şeklinde hitapta bulunur. Mukarreb, yani çok yakın, garip kelimesi de bu kökten türemiştir.

       Şimdi yolcu kelimesi üzerinde durmak istiyorum. Yolcu: Bizler hepimiz yolcularız. Bizler Hay´dan gelip Hu´ya giden yolcularız. " İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" Allah´tan geldik yine O´na dönücüleriz. Bu kavram ve kelimeler de saptırılmış. Mesela bir adam haksız bir kazanç sağladığı ve onu kaybettiği zaman ne deriz? "Hay´dan geldi, Huy´a gitti" şeklinde duygumuzu ifade ederiz.

       Takdir edersiniz ki, bu çok yanlış bir kullanım ve ifade şeklidir. Maazallah el fazı küfürden bile sayılır. Çünkü Allah´a bir kötülük izafe etmiş oluruz.

       Yukarıda da ifade ettiğim gibi " Biz Allah´tan geldik ve yine Allah´a döneceğiz." Bizler fani değil, daha geniş manası ile ezeli ve ebedi varlıklarız. Çünkü biz ezeli olan Allah´ın ruhunu taşıyoruz. Hani bir Ayet-i Kerime´de " Biz insana kendi ruhumuzdan nefyettik, üfürdük. " ifadesini burada hatırlatmakta fayda gördüm. Hz. Mevlana´ya göre ruh, beden hapishanesinde mahkum, ızdırap ve işkence altındadır. Her zaman vatanı aslisine özlem ve hasret duyar. Mesnevide bir beytinde Mevlana şöyle der;

          " İncihan hod hab-i canhiyi şumâst."

          " Hin revid-an suki sahra-i şumast."

          Yani dünya ruhlarınız için bir mahpes, bir hapishanedir. Sahranız bulunan tarafa doğru gidiniz. Bu arz, yani dünya fezada ecram-ı azimeye, yani sınırsız semadaki yıldızlara nispetle çok küçük mahlukata hususi ile insan vücuduna nispetle çok büyüktür. O büyüklüğüne rağmen mademki sınırlıdır, sakinleri için bir mahpes, bir hapishane demektir. İşte Hz. Mevlana bu hapishaneden çıkılmasını ve mana alemine teveccüh edilmesini tavsiye ediyor. Yaşadığımız dünya ebedi hayata geçiş için bir köprü, bir istasyon mesabesindedir. Bir duraklama yeridir. Allah´ın takdir ettiği ömür bittiği zaman ezelden başlayan yolculuğumuz ebede kadar devam eder.

          Aslında ben bu ilk yazımda Muharrem, Recep, Zilhicce ve Zilkade diye hicri aylardan ve haram ayların ilki olan geçtiğimiz Muharrem ayının onuncu günü cereyan eden Kerbelâ olayından, o müessif hadiseden bahsedecektim. İnşaallah gelecek yazıma kaldı. Şimdi bu yazımda kısaca kendimden ve köşemden bahsettim. Allah´ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun aziz hemşehrilerim.